9 Haziran 2025 Pazartesi
DOLAR 39.23 ₺
EURO 44.86 ₺
STERLIN 53.26 ₺
G.ALTIN 4,185.22 ₺
BTC 105,626.02 $
ETH 2,496.66 $
BİST 9,486.56

    Sinan Ok: Kürt meselesi çözmek isteyenler için liste önerisi

    Yerel 324
    Yayınlama: 17 Ocak 2025 Cuma 22:54 Kaynak: Haber Merkezi Editör: Oktay Candemir

    HDK öncülüğünde 16 Ocak tarihinde başlatılan “Barış İçin 1 Milyon İmza” kampanyası, barış talebinin toplumsallaşmasına ve barışın konuşulmasına alan açmalıdır. Tüm kurum ve yapıların, sivil toplum örgütlerinin ve siyasi partilerin gerçekçi bir barış için bu ve benzeri çalışmaları çoğaltması gerekmektedir.

    Sinan Ok: Kürt meselesi çözmek isteyenler için liste önerisi

    Tarihsel, çok boyutlu ve çok ülkeli bir uluslararası sorun olan Kürt meselesinin çözümünde “uzayın
    karadeliklerinden” söz eder gibi yaklaşan “ekran dilozoflarını” ölçü almayacaksak, herkesin gerçekçi
    bir çözüm umudu için söz kurması ve emek vermesi gerekmektedir.

    Faşist bir fetret dönemini geride bıraktığımız 2015 yılından bu yana, susturulan üniversitenin,
    bastırılmaya çalışılan özgür basının, ülkesine ve yurduna yurtsever duygularla bağlı entelektüellerin
    güçlü bir söz kurma amacıyla gerçek bir barış için emek vermesinin zamanıdır.

    “İktidara ankastre olmuş medya ve üniversitenin” yeni bir şey söylemesi ve yapması, alışkanlıklarını
    aşması çok mümkün görünmemektedir. Barış Akademisyenleri’nin gösterdiği onurlu tarihsel duruşun
    bir benzerini Ortadoğu’daki barışın imkanlarını çoğaltmak amacıyla her entelektüelin göstermesi
    gereken bir dönemin arifesindeyiz! Tüm risklerine rağmen ifade özgürlüğünün korunması ve
    kullanılması bu sürecin en önemli etkeni olacaktır.

    HDK öncülüğünde 16 Ocak tarihinde başlatılan “Barış İçin 1 Milyon İmza” kampanyası, barış talebinin
    toplumsallaşmasına ve barışın konuşulmasına alan açmalıdır. Tüm kurum ve yapıların, sivil toplum
    örgütlerinin ve siyasi partilerin gerçekçi bir barış için bu ve benzeri çalışmaları çoğaltması
    gerekmektedir.

    Bu girizgahtan sonra Kürt meselesinde bir çözümden söz edebileceksek, hangi çerçevede ve hangi
    sorunların çözüm beklediğini tartışmamız gerekiyor. Kürt meselesinin tarihsel nedenlerine süreç
    içerisinde eklemlenmiş birçok güncel başlığın olduğu da bilinmelidir.

    Kürt meselesinin tarihsel nedenleri, Kürtlerin yaşadığı Kürdistan coğrafyasının Sykes-Picot düzeni ile
    bölünmesi ve emperyalist müdahale ve saldırılar ile bölgede kurdurulan ülkelerin Kürt entitesine karşı
    uyguladıkları ırkçı, ayrımcı ve asimilasyonist politikalardır.

    Milyonlarca Kürdün anadili, emeği,
    coğrafyası, özetle kimliği ve varlığı bölgedeki ulus devletçi yapılanmalarca yüzyılı aşkın bir süredir yok
    sayılmakta veya yok edilmeye çalışılmakta olduğu için Kürt meselesi bugünkü uluslararası boyutlara
    taşınmıştır. Bu yok sayma süreci salt psikolojik veya sosyo-ekonomik düzeyde kalmamış dönem
    dönem Halepçe’den Dersim’e, 33 Kurşun’dan Roboski’ye, Vartinis’ten Güçlükonak’a örneklerini
    bildiğimiz toplu katliamlara varmıştır. Bu tarihsel boyutun kriminalize/terörize edilmesinden
    vazgeçilmeli ve halkların hafızasında bu katliamların failleri mahkum edilmelidir.

    Kürt meselesinin Türkiye’deki çözümü, “Rojava ve Başur’da” Kürt halkının kazanımlarına yaklaşımda
    kendini gösterecektir. Rojava’da Kürtçe’yi ve oradaki Kürt halkının kazanımlarını savunmayan bir
    yaklaşım, çözümden yana değildir. Kürtler, Suriye ve Irak’ta ağır bir kimlik sorununu çok boyutlu bir
    şekilde yaşamış ve bu süreçler çok acı ve bedel çekilerek bugünkü aşamalara gelmiştir. Kürt halkının
    verdiği bedel ve mücadele yok sayılamaz. Kürt karşıtı koalisyon sadece “geleneksel Kürdistan”
    bölgesinde değil Japonya’dan Kanada’ya Kürtlerin örgütlenmesine ve Kürtçe’nin kullanımına karşı bir
    politika da ısrar ettiği için bugün “çözümsüzlük uluslararasılaşmıştır.” Her halk gibi Kürtler’de her
    yerde kendi renkleri ve dili ile kendi yapılanmalarını kurabilmelidir. Kürtçe’nin okulda, sokakta,
    konserde, işyerinde, kamusal hizmetlerin sunumunda kısıtlandığı bir süreç barış ve çözüm süreci
    olamaz. Dilin tanınması ve korunmasına yönelik kurumsallaşma çözümden yana bir tutum olacaktır.
    Kürt meselesinde çözüm ile KHK-OHAL-Kayyum gaspları uyumsuzdur. Barış akademisyenlerini işlerine
    iade etmeyen, Kürt basın kurumlarının kapısına mühür vurmaya devam eden, çözüm adına
    görüşmeler devam ederken uyduruk suçlamalarla kayyum atamasına devam eden irade,
    çözümsüzlüğün kurumsallaşmasına hizmet etmektedir. Belediyeler başta olmak üzere yerel
    yönetimlerin tümünde Avrupa Yerel Özerklik Şartı çekincesiz uygulanmalıdır.

    Kürt meselesinde çözüm başlıklarından birisi, siyasi tutsaklara yönelik uygulanacak politikalar
    olacaktır. Ağır ve hasta tutuklular gecikmeksizin sağlık ve yaşam hakları güvenceye alınacak şekilde
    serbest bırakılmalı ve diğer siyasi tutuklu ve hükümlülere yönelik tecrit/sürgün ve benzeri
    uygulamalar sonlandırılmalıdır. Çözüm ve barıştan söz edilecekse, süreç içerisinde cezaevlerinde
    siyasi tutuklu ve hükümlü kalmamalıdır. Bu süreç yasal düzenlemelerle belirli bir takvimde
    işletilmelidir.

    Kürt meselesinde kayıplar, faili meçhuller ve zorla göçertmelerin çok boyutlu yaşandığı ve bu
    boyutuyla bir rehabilitasyon sürecinin işletilmesi gerektiği bilinmelidir. Kayıp yakınlarına yönelik bir
    destek ve dayanışma programlı kapsamlı bir şekilde işletilmeden bu toplumsal travma kapanamaz.
    Türkiye’de Kürt meselesinin çözümsüzlüğü, bölgeye yönelik bir sosyo-ekonomik ve ekolojik yıkıma yol
    açmıştır. Çözümün bu boyutları ile de tartışılması ve bölgeye yönelik yoksullaştırma politikalarına son
    verilmesi gerekmektedir. 1980’li yılların ortalarına kadar bölgenin her anlamda altyapısına yönelik
    kapsamlı bir kamusal girişim olmamıştır. Kürt meselesinin aktüel gündemi işgal etmesi sonrasında
    başlatılan inisiyatifler mevcut açığı kapatmamış hatta bazı alan ve bölgelerde geriye gidiş durumuna
    yol açmıştır.

    Kürt meselesinde çözüm başlıklarından birisi de silahlı güçlerin durumudur. Öncelikle Kürt siyasal
    hareketinin silahlı güçlerinin dahi salt “silahlı güç” olarak ele alınması doğru değildir. Ortada
    milyonlarca insanın taraf olduğu bir halkın varlık mücadelesi söz konusudur. 40 yılı aşkın sürede
    meseleye nicel yaklaşmanın sorunu ağırlaştırdığı görülmelidir. Silahsızlanma için uygun zemin ve
    ortamın oluşturulması için hassas bir sürecin işletilmesi gerektiği bilinmelidir. Şengal ve Kobane
    süreçlerinin yaşanmış olması Kürtlerin silahlanma ile ilgili yaklaşımlarını değiştirdiği bilinmelidir. Yine
    Halepçe ve benzeri toplu kıyım süreçleri silahsızlanma süreçlerine direnci talep eden bir toplumsallığı
    diri tutmaktadır. Mevcut durumdaki silahsızlanma süreci olacaksa Kürt halkının hem bölgedeki “ulus
    devletçi katliam girişimlerine” hem de IŞİDvari çetelerin saldırılarına karşı korunacağı bir yapıya
    dönüşümü sağlanmalıdır. Bu sürecin sağlıklı ve sonuç odaklı işleyebilmesi için doğru ve güçlü
    muhataplar yürütülmesi ve güvencelerin ulusal anayasalar ile ve uluslararası kurumların garantörlüğü
    ile sağlanması talep edilebilir. Bu alanda sağlıklı süreç; ateşkes ve çatışmasızlık süreçlerinin
    gecikmeksizin başlaması, silahlanmanın sınırlanması ve toplumsal güç ve enerjinin halklar arası
    ittifaklar için kullanabileceği bir süreç işletilmelidir.

    Kürt meselesinde çözümün “toplumsal bariyerlerini aşmak” “bürokratik bariyerlerini aşmak kadar”
    zor değil. Türkiye’de devlet ve bürokrasi halkların lehine bir çözümde özne olacaksa bunun somut
    adımlarını atmakla başlamalıdır. Birçoğu yasal ve anayasal düzenleme gerektiren bu adımların
    atılmasının geciktiği her dönem Türkiye halkına maliyeti ve toplumsal faturası artmıştır. 1980’lerde
    Kürtçe’nin bir dil olmadığına ilişkin resmi söylemin maliyeti, 90’larda farkedilmiş ama 2010’lara
    varana kadar Kürtçe’nin resmi bariyerleri aşılamamıştır. Hafta sonu radyo programları ile başlayan bu
    bariyer kırma girişimleri internet teknolojileri ile fiilen kırıldıktan sonra başlatıldığı için önemini ve
    değerini yitirmiştir. Bunun gibi zamanın ruhu ve konjonktürün dayatması olmadan atılması gereken
    adımları ertelemek çözümsüzlüğün maliyetlerini arttırmak dışında bir işe yaramamaktadır. Kapsamlı
    bir toplumsal ve bürokratik dönüşüm herkes için barışın ve refahın yolunu açacaktır. Maalesef barışın
    alternatifini görmek için yeterince deneyimimiz olduğunu söylemeye gerek yok!

    İlk Yorumu Sen Yaz
    code