OKTAY CANDEMİR
Türkiye, İstanbul’da büyük bir deprem felaketinin eşiğinden döndü. 6,2 büyüklüğündeki bir depremde yıkım ve can kaybı olmaması büyük bir mucize. Depremin ardından en çok merak edilen konu ise bundan sonra ne olacağıydı. Bu yüzden ellerinde ince sopalarla profesörler televizyon televizyon gezip, fay hatlarının nerede kırıldığını ve ileride nerede kırılacağını anlatmaya başladı.
Celal Şengör, İstanbul’da büyük bir depremin daha olacağını söylerken, Şener Üşümezsoy, “İstanbul depremi atlattı, yakın zamanda büyük deprem olmayacak.” dedi. Yine Profesör Naci Görür, “İstanbul’u büyük bir deprem bekliyor.” deyince kafalar iyice karıştı.
Hangi yerbilimcinin öngörüsü daha isabetli, hangi harita daha ürkütücü, hangi fay hattı daha kıpır kıpır…
Bütün ülke; Naci mi, Celal mi, Şener mi haklı diye üçe bölünmüşken, ahaliden biri, İstanbul’da meydana gelen depremin sebebinin Ekrem İmamoğlu’nun günahları olduğunu söyledi.
Manken Tuğba Özay ise 6,2’lik İstanbul depreminin, Marmara Denizi’ne gelen ABD’nin GPS SATURN gemisinden kaynaklandığını iddia etti.
Milleti, kaynana-damat olanın deprem uzmanı Tuğba Özay olur.
Naci’ci, Şener’ci, Celal’ci diye bölünen yurdum insanı, Tuğba’nın etrafında kenetlendi. Tuğba, bir anda bu ülkenin çimentosu oldu. Artık depremden korkmamıza lüzum kalmadı.
Sorunumuz jeolojik değil, ideolojikmiş. Yer bilimi, fay kırıkları falan fistan hikâye. Ülkenin “kaynana-damat arası” ilişkiler yumağında bir anda jeoloji uzmanı olarak parlayan Tuğba Hanım, milletin kalbini fethetti. “Yüce milletimiz”, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde, yer bilimcilerinin milleti kamplara ayıran açıklamalarından oldukça rahatsız olmuştur. Kenan Evren yaşasaydı, bu durumu fırsata çevirir, “Aziz yurttaşlarım” der, darbe yapardı.
Bu ülkede böyledir. İşler kötüye gittiğinde ya Allah’a havale edilir ya da dış güçlere bağlanır. Deprem konusunda bilimsel açıklamalar bizim milleti kesmediği için çareyi hep başka yerlerde arıyoruz. “Yüce Türk Milleti”nin bilimle arası hiç iyi olmadı; kuru bilimsel açıklamalar, Türk milletine ya hitap etmedi ya da anlaşılamadığı için birilerinin üfürmesini bekliyorlar.
Menzil’in lideri Şeyh Gavs, depreme “dur” demiş. Deprem durmuş. Yetmemiş… Deprem dile gelip, “Sana itaat etmekle emrolundum.” demiş. Bu hikâyeler, onlara daha mantıklı geliyor.
1999 depreminden sonra, başörtüsü için üniversitede eylem yapan bir grup, “7,2 yetmedi mi?” diye pankart açarak, Gölcük depreminin Allah tarafından kendilerine zulmeden Kemalistlere verilmiş bir ceza olduğunu iddia etmişti.
6 Şubat depremini de Ege kıyılarına yanaşmış bir ABD gemisi yapmıştı! 1999 depreminde de benzer iddialar ortaya atılmıştı.
Bu ABD’nin başka işi gücü yok, zırt pırt Türkiye’de deprem yapıyor! Neden Çin değil de Türkiye? Çin’in nüfusu çok büyük; hepsi birden ayağını yere vurursa, ABD’de büyük bir deprem felaketi olur diye korkuyorlar!
İç mihraklardan kasıt Kürtler oluyor, onu biliyoruz; ama dış güçlerde bir belirsizlik var. Şu anda dış güçler denilince her ne kadar ABD akla gelse de, diğer dış mihraklar kim? Reis’in “yerli ve milli Türkiye” projesi kapsamında yerli muz üretimine dair söylemleri, Dominik Cumhuriyeti’nin tepkisini çekmiş olabilir. Tropikal iklimin ortasında “Ülkemiz” için deprem planları yapan “Ey kahpe Dominik”… Sizi o Karayip Denizi’ne dökeceğiz elbet!
AKP Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun Muradiye’de petrol bulduklarını söylemesi İran’ı rahatsız etmiş olabilir. Yerli ve milli arabamız TOGG’un Almanya’yı rahatsız ettiği gibi, fazlasıyla dış güç var, doğru… Ama daha önce çete suçundan içeride yatmış manken Tuğba Özay’ın açıklamasının uluslararası bir savaşa neden olmasından endişe ediliyor.
İşin özeti: Bu ülkede sadece fay hatları değil, zihinsel fay hatlarına ilişkin de sorunumuz var. Yıllardır zihinsel fay hatlarının kırılmadığı, kırılamadığı memleketimizde bizim millet, yer bilimine falan inanmaz. Ya Şeyh Gavs’a inanır ya da Tuğba Özay’a.
İster inan, ister inanma!