Sinan Ok yazdı: Kürt meselesi çözülmeden asgari ücret artabilir mi?
Aralık ayı, sonraki yıl için bütçe ve ücret rakamlarının belirlenmesi nedeniyle neredeyse herkesin
“ekonomist” olduğu bir aydır. Bütün ekranlardan kahve köşelerine kadar, TBMM genel kurulundan
“tüm meclislere” herkesin gözü kulağı bu “sığ tartışmalara” kilitleniyor. Çoğunlukla sonuçlar
üzerinden yapılan bu “değerlendirme sohbetleri” işsizlerin, emeklilerin, asgari ücretlilerin ve genel
olarak yurttaşların ne kadar yoksullaştığını ifade eden tespitlerden ibaret olmaktadır. Tüm toplum
kesimlerinin neden bu yoksulluğa maruz kaldığına ilişkin esaslı etkenler ise tabu gibi görülüp
genellikle “ana akım ekranlarda” gerçek muhatapları ile tartışılamamaktadır. Türkiye’deki ekonomik
krizlerin önemli nedenleri sıralanacaksa ilki ülke kaynaklarının toplumsal hizmetlere aktarılması
yerine Kürt meselesinde çözümsüzlükle eşdeğer olan güvenlik ve diplomasi harcamalarıdır.
Türkiye’de tartışması dönem dönem yasaklanan, görece tartışılabildiği dönemlerde de devletçi
perspektifin dışına çok çıkılamayan esaslı meselelerden birisi Kürt meselesidir. Kürt meselesi Osmanlı
devleti döneminden meşruiyete ve sonrasında cumhuriyete havale edilmiş, 19. yüzyıl
milliyetçiliği/ırkçılığı perspektifi ile yaklaşılmasından kaynaklı çözümü 21. yüzyıla sarkmış bir
toplumsal sorundur. Ortadoğu’da on milyonlardan oluşan Kürt halkının “Sykes-Picot kafesiyle”
başlayan bölünmesinin Lozan ile formel bir hal alması, bölgedeki tüm ulus devletlere Kürt karşıtı
ajanda politikası armağan etmiştir. Türkiye’nin iç ve dış politikasının ana kurumlarını ve ana
eksenlerini ilk ve en güçlü etkileyeni, “Kürtlerin yokluğu üzerine uygulanan politikalar” olmuştur.
Türkiye’nin NATO üyesi olmasından AB adaylığına varana kadar tüm dış diplomatik
ataklarının/girişimlerinin ana etkeni de Kürt meselesine yönelik politikalarına, uluslararası destek
arayışıdır. Sadabat’tan Bağdat’a, 27 Mayıs’tan, 12 Eylül’e Türkiye’deki bürokrasinin veya moda
deyimle “devlet aklının” 1990’lara kadar ısrar ettiği “Kürtçe, Kürt ve Kürdistan Yoktur” tezi 1990’lara
Kürt siyasal mücadelesinin duvarlarına ve “Kürt realitesine” çarpmıştır. Cumhuriyetin ilk
dönemlerindeki toplu katliamlardan 90’larda faili meçhullere, köy boşaltmalardan ve diğer etno-
kırım/asimilasyon politikalarına varana kadar “Kürdün yokluğu” üzerine kurulu söylem 90’larda
çökmüştür. Kürtler tarihin sahnesine mağdur ve madun olmanın ötesinde bu defa bir özne olarak
çıkmıştır. Gerek I. Körfez savaşının açığa çıkardığı koşullar gerekse Kürt örgütlerinin (legal/illegal) çok
boyutlu bir şekilde toplumsallaşması meseleyi uluslararasılaştırmıştır. Meselenin boyutları çoğaldıkça
bunun ayırılan bütçenin ve üniformalı/üniformasız personellerin arttığını biliyoruz.
AKP iktidara geldiğinde Türkiye’de kişi başına düşen gelir Çin’de kişi başına düşen gelirin 3 katı iken
2020 yılında Çin’de kişi başına düşen gelir Türkiye’de kişi başına düşen geliri geçti. Kendisi de bir
dönem devlet aklı nazarında “irticai terörle iltisaklı” olarak ifade edilen AKP iktidarının ilk dönemi
görece “çözümsüzlüğün maliyetinin azaldığı” 2001- 2008 krizleri arasına denk geldi. İmralı’da
mahkeme sürecinin devam ettiği ve ardı ardına “AB Uyum paketlerinin çıktığı” bu süreçte Türkiye
ekonomisi iki kriz arası dönemde görece toparladı ama Kürt meselesinde esaslı bir çözüm yerine önce
radyoda, sonra TV’de Kürtçe realitesi kabul edildi. Kendisi de TC’nin klasik kodlarına göre kriminal
olan AKP iktidarı içte milyonlara varan Kürd’ün desteğine, dışarı da ise NATO-AB-ABD şemsiyesi
altında muhafazakar da olsa demokrat olduğunu ifade ediyordu.
2007 Muhtırası ve 2008 AKP kapatma davasının sonrasında rejim ile uzlaşan AKP iktidarı görece çıkış
kodlarından uzaklaştığı gibi 2009 yılında bir yanda KCK toplu davalarına diğer yandan da Oslo sürecine
devam ediyordu. “Devlet aklı”, AKP iktidarının halk içindeki meşruiyetini (seçim başarısını) Kürt
meselesinde kendisi için bir aparat olarak kullanmak istedi ve 2015’in sonunda AKP kendi programı
olan ve bunu uygulamaya çalışan bir siyasi parti olmaktan çıkana kadar bu süreç derinleşerek devam
etti. Bu süreçte her aşaması kendi denetiminde olan barış/çözüm sürecinin inkarı ve yeniden
güvenlikçi siyasete yönelinmesinin sosyo-psikolojik ve siyasal maliyetlerini ölçmek çok kolay değildir.
Ancak 2015 yılında çözüm sürecinin “buzdolabına kaldırılması” ve sonrasında 20 Temmuz 2016 OHAL
darbesi ile “Kürt meselesi hakkında Kürt, Kürtçe ve Kürdistan demeden konuşmak” bir kere daha
devlet aklının açtığı ekranlar üzerinden imkan bulabildi. Sanki AB uyum süreçleri ve 2013-15 çözüm
süreçleri yaşanmamış gibi ülkeye derin ve karanlık bir maliyet tablosu çıkarıldı. Türkiye’nin Suriye’de
vekalet güçleri ve birçok farklı çete ile sürdürdüğü varlığına 2016 ve sonrasında kendi ordu
mensupları da dahil oldu. “Bir merminin fiyatını” gündeme getiren bu süreç yaşanan derin ekonomik
krizin bir toplumsal maliyetini ve alternatif maliyetleri göstermek açısından ibretliktir.
Aşağıdaki tabloda 2007-2025 yılları arasında Türkiye’de asgari ücretin TL ve Dolar değerleri ve yıllık
artış oranları gösterilmiştir. Asgari ücretin üç yıl üst üste 500 Dolar üzerinde kalabildiği tek dönem
2012-2014 yılları, yani çözüm süreci dönemidir. 2016 yılında 545 dolar olan asgari ücret “Suriye’ye
Müdahale yıllarında” dip yapmış ve 2022 yılında 347 dolara kadar düşmüştür. 2024 yılında asgari
ücreti 500 doların üzerinde tutan etken ise doların yüzde 50’lik faizle sabit tutulması olmuştur.
Aylık Asgari
Ücret (TL) Asgari Ücret (Ş)
Asgari Ücretin Önceki
Yıla Göre Artış Oranı
2025 22.104 (488,4 -552)* 30
2024 17.002 518,6 45
2023 11.711 493,2 104
2022 5.738 346,4 60
2021 3.578 402,6 22
2020 2.943 419,9 15
2019 2.558 451,2 26
2018 2.030 421,6 14
2017 1.778 487,3 8
2016 1.647 545,1 33
2015 1.238 455,0 12
2014 1.103 503,9 10
2013 1.000 526,0 9
2012 914 509,6 12
2011 817 489,1 10
2010 745 496,4 10
2009 680 439,2 9
2008 624 482,3 9
2007 574 440,8 8
Kaynak: TCMB, TÜİK
2025 yılına 630 doların üzerinde “giriş yapan asgari ücretin” faiz indirimleri nedeniyle nasıl bir seyir
takip edeceğini birlikte gözlemleyip göreceğiz. Faiz indirimleri hızlanırsa dolar kurunun da yükseleceği
ve asgari ücret dolar değerinin azalacağı bir süreç muhtemeldir. Yıl sonunda asgari ücretin 500 dolar
üzerinde kalması ve bu eğilimin sonraki yılda da devam etmesi sadece bütçe içindeki
“savunma/saldırı harcamaları oranının azalmasına” bağlı olmadığını bilmeliyiz.
Suriye’de tutulan vekalet/asalet kuvvetlerinin ağırlığı ve “Suriye’deki Kürt sorununa Türkiye’nin
müdahale isteği de” asgari ücret başta olmak üzere genel yoksullaşma eğilimini etkileyecektir. Türkiye
kendi Kürt sorununu çözebilir; Kürt, Kürtçe ve Kürdistan realitesi ile yüzleşebilirse ekonomik, siyasal
ve hukuki darboğazlarını aşmanın kapısını da aralamış olacaktır. Yazıyı bitirirken; dün itibariyle
yeniden herkesin merakla sarıldığı “Öcalan umudunun” bu kapının anahtarı olduğunu Bahçeli ve
iktidar mahfilleri de görmüş görünüyor. Aynı süreçte ülkede devam eden derin demokrasi ve hukuk
krizinin aşılması için de bir imkana ulaşılmış olacaktır. Zaten Kürt meselesinde “onurlu bir çözümün”
bir boyutunun Türkiye’nin demokratikleşmesinde olduğu yıllardır ifade edilmektedir. Gerçek
toplumsal bir barış herkes için refahın imkanlarını çoğaltacaktır.