26 Ağustos 2025 Salı
DOLAR 41.03 ₺
EURO 47.82 ₺
STERLIN 55.35 ₺
G.ALTIN 4,446.86 ₺
BTC 109,754.64 $
ETH 4,415.08 $
BİST 11,501.94

    Sinan Ok yazdı: Kürt meselesi çözülmeden asgari ücret artabilir mi?

    Gündem 260
    Yayınlama: 29 Aralık 2024 Pazar 11:42 Kaynak: Haber Merkezi Editör: Oktay Candemir

    Araştırmacı Yazar Sinan Ok, Kürt sorunu ve ona bağlı olarak şekillenen asgari ücret tartışmalarını radikal press için yazdı.

    Sinan Ok yazdı: Kürt meselesi çözülmeden asgari ücret artabilir mi?


    Aralık ayı, sonraki yıl için bütçe ve ücret rakamlarının belirlenmesi nedeniyle neredeyse herkesin
    “ekonomist” olduğu bir aydır. Bütün ekranlardan kahve köşelerine kadar, TBMM genel kurulundan
    “tüm meclislere” herkesin gözü kulağı bu “sığ tartışmalara” kilitleniyor. Çoğunlukla sonuçlar
    üzerinden yapılan bu “değerlendirme sohbetleri” işsizlerin, emeklilerin, asgari ücretlilerin ve genel
    olarak yurttaşların ne kadar yoksullaştığını ifade eden tespitlerden ibaret olmaktadır. Tüm toplum
    kesimlerinin neden bu yoksulluğa maruz kaldığına ilişkin esaslı etkenler ise tabu gibi görülüp
    genellikle “ana akım ekranlarda” gerçek muhatapları ile tartışılamamaktadır. Türkiye’deki ekonomik
    krizlerin önemli nedenleri sıralanacaksa ilki ülke kaynaklarının toplumsal hizmetlere aktarılması
    yerine Kürt meselesinde çözümsüzlükle eşdeğer olan güvenlik ve diplomasi harcamalarıdır.
    Türkiye’de tartışması dönem dönem yasaklanan, görece tartışılabildiği dönemlerde de devletçi
    perspektifin dışına çok çıkılamayan esaslı meselelerden birisi Kürt meselesidir. Kürt meselesi Osmanlı
    devleti döneminden meşruiyete ve sonrasında cumhuriyete havale edilmiş, 19. yüzyıl
    milliyetçiliği/ırkçılığı perspektifi ile yaklaşılmasından kaynaklı çözümü 21. yüzyıla sarkmış bir
    toplumsal sorundur. Ortadoğu’da on milyonlardan oluşan Kürt halkının “Sykes-Picot kafesiyle”
    başlayan bölünmesinin Lozan ile formel bir hal alması, bölgedeki tüm ulus devletlere Kürt karşıtı
    ajanda politikası armağan etmiştir. Türkiye’nin iç ve dış politikasının ana kurumlarını ve ana
    eksenlerini ilk ve en güçlü etkileyeni, “Kürtlerin yokluğu üzerine uygulanan politikalar” olmuştur.
    Türkiye’nin NATO üyesi olmasından AB adaylığına varana kadar tüm dış diplomatik
    ataklarının/girişimlerinin ana etkeni de Kürt meselesine yönelik politikalarına, uluslararası destek
    arayışıdır. Sadabat’tan Bağdat’a, 27 Mayıs’tan, 12 Eylül’e Türkiye’deki bürokrasinin veya moda
    deyimle “devlet aklının” 1990’lara kadar ısrar ettiği “Kürtçe, Kürt ve Kürdistan Yoktur” tezi 1990’lara
    Kürt siyasal mücadelesinin duvarlarına ve “Kürt realitesine” çarpmıştır. Cumhuriyetin ilk
    dönemlerindeki toplu katliamlardan 90’larda faili meçhullere, köy boşaltmalardan ve diğer etno-
    kırım/asimilasyon politikalarına varana kadar “Kürdün yokluğu” üzerine kurulu söylem 90’larda
    çökmüştür. Kürtler tarihin sahnesine mağdur ve madun olmanın ötesinde bu defa bir özne olarak
    çıkmıştır. Gerek I. Körfez savaşının açığa çıkardığı koşullar gerekse Kürt örgütlerinin (legal/illegal) çok
    boyutlu bir şekilde toplumsallaşması meseleyi uluslararasılaştırmıştır. Meselenin boyutları çoğaldıkça
    bunun ayırılan bütçenin ve üniformalı/üniformasız personellerin arttığını biliyoruz.
    AKP iktidara geldiğinde Türkiye’de kişi başına düşen gelir Çin’de kişi başına düşen gelirin 3 katı iken
    2020 yılında Çin’de kişi başına düşen gelir Türkiye’de kişi başına düşen geliri geçti. Kendisi de bir
    dönem devlet aklı nazarında “irticai terörle iltisaklı” olarak ifade edilen AKP iktidarının ilk dönemi
    görece “çözümsüzlüğün maliyetinin azaldığı” 2001- 2008 krizleri arasına denk geldi. İmralı’da
    mahkeme sürecinin devam ettiği ve ardı ardına “AB Uyum paketlerinin çıktığı” bu süreçte Türkiye
    ekonomisi iki kriz arası dönemde görece toparladı ama Kürt meselesinde esaslı bir çözüm yerine önce
    radyoda, sonra TV’de Kürtçe realitesi kabul edildi. Kendisi de TC’nin klasik kodlarına göre kriminal
    olan AKP iktidarı içte milyonlara varan Kürd’ün desteğine, dışarı da ise NATO-AB-ABD şemsiyesi
    altında muhafazakar da olsa demokrat olduğunu ifade ediyordu.
    2007 Muhtırası ve 2008 AKP kapatma davasının sonrasında rejim ile uzlaşan AKP iktidarı görece çıkış
    kodlarından uzaklaştığı gibi 2009 yılında bir yanda KCK toplu davalarına diğer yandan da Oslo sürecine
    devam ediyordu. “Devlet aklı”, AKP iktidarının halk içindeki meşruiyetini (seçim başarısını) Kürt
    meselesinde kendisi için bir aparat olarak kullanmak istedi ve 2015’in sonunda AKP kendi programı
    olan ve bunu uygulamaya çalışan bir siyasi parti olmaktan çıkana kadar bu süreç derinleşerek devam
    etti. Bu süreçte her aşaması kendi denetiminde olan barış/çözüm sürecinin inkarı ve yeniden
    güvenlikçi siyasete yönelinmesinin sosyo-psikolojik ve siyasal maliyetlerini ölçmek çok kolay değildir.

    Ancak 2015 yılında çözüm sürecinin “buzdolabına kaldırılması” ve sonrasında 20 Temmuz 2016 OHAL
    darbesi ile “Kürt meselesi hakkında Kürt, Kürtçe ve Kürdistan demeden konuşmak” bir kere daha
    devlet aklının açtığı ekranlar üzerinden imkan bulabildi. Sanki AB uyum süreçleri ve 2013-15 çözüm
    süreçleri yaşanmamış gibi ülkeye derin ve karanlık bir maliyet tablosu çıkarıldı. Türkiye’nin Suriye’de
    vekalet güçleri ve birçok farklı çete ile sürdürdüğü varlığına 2016 ve sonrasında kendi ordu
    mensupları da dahil oldu. “Bir merminin fiyatını” gündeme getiren bu süreç yaşanan derin ekonomik
    krizin bir toplumsal maliyetini ve alternatif maliyetleri göstermek açısından ibretliktir.
    Aşağıdaki tabloda 2007-2025 yılları arasında Türkiye’de asgari ücretin TL ve Dolar değerleri ve yıllık
    artış oranları gösterilmiştir. Asgari ücretin üç yıl üst üste 500 Dolar üzerinde kalabildiği tek dönem
    2012-2014 yılları, yani çözüm süreci dönemidir. 2016 yılında 545 dolar olan asgari ücret “Suriye’ye
    Müdahale yıllarında” dip yapmış ve 2022 yılında 347 dolara kadar düşmüştür. 2024 yılında asgari
    ücreti 500 doların üzerinde tutan etken ise doların yüzde 50’lik faizle sabit tutulması olmuştur.
    Aylık Asgari
    Ücret (TL) Asgari Ücret (Ş)

    Asgari Ücretin Önceki
    Yıla Göre Artış Oranı
    2025 22.104 (488,4 -552)* 30
    2024 17.002 518,6 45
    2023 11.711 493,2 104
    2022 5.738 346,4 60
    2021 3.578 402,6 22
    2020 2.943 419,9 15
    2019 2.558 451,2 26
    2018 2.030 421,6 14
    2017 1.778 487,3 8
    2016 1.647 545,1 33
    2015 1.238 455,0 12
    2014 1.103 503,9 10
    2013 1.000 526,0 9
    2012 914 509,6 12
    2011 817 489,1 10
    2010 745 496,4 10
    2009 680 439,2 9
    2008 624 482,3 9
    2007 574 440,8 8
    Kaynak: TCMB, TÜİK
    2025 yılına 630 doların üzerinde “giriş yapan asgari ücretin” faiz indirimleri nedeniyle nasıl bir seyir
    takip edeceğini birlikte gözlemleyip göreceğiz. Faiz indirimleri hızlanırsa dolar kurunun da yükseleceği
    ve asgari ücret dolar değerinin azalacağı bir süreç muhtemeldir. Yıl sonunda asgari ücretin 500 dolar
    üzerinde kalması ve bu eğilimin sonraki yılda da devam etmesi sadece bütçe içindeki
    “savunma/saldırı harcamaları oranının azalmasına” bağlı olmadığını bilmeliyiz.
    Suriye’de tutulan vekalet/asalet kuvvetlerinin ağırlığı ve “Suriye’deki Kürt sorununa Türkiye’nin
    müdahale isteği de” asgari ücret başta olmak üzere genel yoksullaşma eğilimini etkileyecektir. Türkiye
    kendi Kürt sorununu çözebilir; Kürt, Kürtçe ve Kürdistan realitesi ile yüzleşebilirse ekonomik, siyasal
    ve hukuki darboğazlarını aşmanın kapısını da aralamış olacaktır. Yazıyı bitirirken; dün itibariyle
    yeniden herkesin merakla sarıldığı “Öcalan umudunun” bu kapının anahtarı olduğunu Bahçeli ve
    iktidar mahfilleri de görmüş görünüyor. Aynı süreçte ülkede devam eden derin demokrasi ve hukuk
    krizinin aşılması için de bir imkana ulaşılmış olacaktır. Zaten Kürt meselesinde “onurlu bir çözümün”

    bir boyutunun Türkiye’nin demokratikleşmesinde olduğu yıllardır ifade edilmektedir. Gerçek
    toplumsal bir barış herkes için refahın imkanlarını çoğaltacaktır.

    İlk Yorumu Sen Yaz
    code